Biz gelenek toplumundan bilgi toplumuna,kırsal toplumundan kentli topluma geçişin doğum sanıclarını yaşayan bir ülkeyiz. Son otuz yılda Türkiye'de büyük bir nüfus hareketi oldu ve önceleri köylerde yaşayan toplumsal çoğunluk şimdilerde şehirlerde yaşar hale geldi.Köy yaşamı ile şehir yaşamı arasında aslında insanların psikolojilerini de zorlayan büyük farklar vardır. Tüm bunların yanında önceleri insanlarımız sadece yaşadığı çevreden haberdar iken şimdilerde gelişen ve yaygınlaşan kitle iletişim araçları sayesinde tüm dünyadan, başka yaşam tarzlarından haberdar oldu.Önceleri imkanlar,yaşam tarzları ve özgürlükler açısından insanlar arasında bu günkü kadar keskin farklılıklar söz konusu değildi.İnsanların imkanları ve yaşam tarzları arasında bu günkü uçurumlar yoktu.Son dönemde toplumdaki insanlar arasında benzeşmeler,ortak değerler azaldığı ve farklılıklar arttığı için insanlar arasında yaşanan iletişim çatışmalarında büyük yükselmeler oldu.Bu nedenle giderek daha yalnızlaşan ve ruhen çökkün bir toplum haline dönüştük.
İnsanlarımız aslında kendileriyle,yaşamla ve diğer insanlarla sağlıklı bağlar kurabilseler bu psikolojik zorlanmaların büyük çoğunluğu yaşanmazdı.Önceki yıllarda bir mahalle kültürü,komşuluk kültürü,dayanışma kültürü.günümüzde ise bırakın diğer insanlarla ilişkileri,akraba ilişkilerini aile içi ilişkilerde bile derin kopukluklar ve fay hatları oluştu.Bu nedenle insanlar kalabalıklar içinde yalnızlaşan ve paylaşım sıkıntısı yaşayan bir noktada kendini buldular.Özellikle son yıllarda çekirdek aile ilişkilerinde de yaşanan yaygın sorunlar,çatışmalar ve uyumsuzluklar nedeniyle evliliklerin %25'i boşanmayla sonuçlanır,yürüyenlerinin önemli ekseriyeti de kerhen yürür hale geldi. Zaten toplumumuzda halen kadın-erkek ilişkileri açısından zamanın ruhuyla uyuşmayan bazı yanlış alışkanlıklar devam ediyor.Gelenek toplumu olarak kalsaydık veya amakıllı bilgi toplumuna dönüşseydik bu derece yüksek bir psikolojik sorunluluk noktasında olmazdık.Ama şu dönemde gelenek toplumu ile bilgi toplumu arasına sıkışmış bir süreçten geçtiğimizden eski toplumsal alışkanlıklar ile yeni insani beklentiler maalesef büyük bir çatışma içerisinde.Bu nedenle her gün daha da artan bir psikolojik yorgunluk,yıpranmışlık problemi ile karşı karşıyayız.Bunların bazılarını belki kendi çabamızla çözebiliriz ama bazıları kendi kendimize çözebileceğimiz sınırların üzerine çıkmış olabiliyor.Batı ülkelerinde bilgi toplumu oturmuş ve farklılıklar bizim kadar uçuk olmamasına rağmen aslında her ailenin bir aile psikoloğu vardır.Çünkü orada değerler çatışması yoktur ama aile yapısı çökmüş olduğu için keskin bir yalnızlaşma vardır.Bu nedenle düzenli olarak ihtiyaç duyduklarında yardım alırlar.Ülkemizde ise son yıllarda artmasına rağmen sorunlar iyice taşınmaz hale gelmedikçe insanlar yardım almamaktadır.Bazıları da kendi aklını yeterli saymakta,psikoloğu deli doktoru olarak değerlendirmekte ve sorunlarını çözmek yerine biriktimeyi çıkar yol zannetmektedir.Oysa oluşan birikimler er geç bir gün bir patlamaya sebep olacak,mutsuz yaşanan bir sürü zaman gereksiz ön yargılar nedeniyle harcanmış olacaktır.
Günümüzde eşler arasında,anne-baba-evlat arasında akrabalar arasında hatta dostlar arasında büyük kopukluklar ve çatışmalar vardır.
Üstelik sorunlu hallerinde insanların tarafsız ve sağlıklı karar vermesi pek mümkün değildir ve bu nedenle bir çok insan sorunlarına yanlış müdahalede bulunarak sorunlarını daha da derinleştirmektedir.Bu nedenle son yıllarda depresyonlar çok fazla artmış,rahatlatıcı olsa da kesin çözüm sağlamayan antidepresan ilaçlar en fazla kullanılan ilaçlar halini almıştır.Aslında yaşamın getiridiği sorunların çözüm yeri de yaşamın içerisindedir.Çünkü bir şey kaybedildiği yerde aranırsa bulunulabilir. İşte psikolojik destek veya bir başka deyişle psikoterapi bu noktada çok önemlidir.Çünkü psikoterapi öncelikle henüz hastalık noktasında olmayan psikolojik problemleri hastalık safhasına gelmeden çözümlemek için ve insanları yaşamdan koparmadan,uyuşturmadan hatta yaşamın içine çekerek çözmek üzere uygulanır.Önce bireyin iç çatışmalarını çözüme kavuşturmayı sonra kendisiyle barışık bir şekilde çevresiyle ve yaşamla iletişim kurmasını ve psikolojik çımazlardan kurtulmasını sağlar.Başta depresyon sorunları olmak üzere bazı psikolojik sorunlarda bir süre ilaç kullanan insanların bununla tam anlamıyla sorunlarını çözemediklerini gördükten sonra psikolağa gitmeye ve psikoterapi görmeye yöneldiklerini yaşayarak görüyoruz.
Önce şunu kabul edelim ki ne sorunsuz bir yaşam vardır ne de sorunsuz bir insan.Asıl önemli olan yaşamın getirdiği sorunlarla baş etme becerisidir.Duygusal ve kırılgan yapılı bir toplum olduğumuz için bazı insanlarımızda psikolojik çöküntüye uğramanın çok çabuk olduğunu görüyoruz. Aslında psikoterapilerin bir amacı da insanlara sorunlarıyla baş etmeyi öğretmek ve psikolojik dirençlerini yükseltmektir. Psikoterapi bir bakıma henüz hastalığa dönüşmemiş bir psikolojik sorunun hastalık aşamasına varmadan çözümlenmesi için uygulanan koruyucu ruh sağlığı hizmetidir.Zaten yaşam akışının sağlıklı yönetilmesi de sorunların olmayışına değil,sorunların çözülerek geride bırakılabilmesine bağlıdır.
Günümüzde insanlar bir ruhsal hastalıktan önce psikolojik çöküntü yaşamakta ve bu çöküntüden çıkmadığı için ruhsal hastalıklara maruz kalmaktadır. Bu nedenle gerek eşler arası ilişkilerde,gerek insanın iç dünyasında ve gerekse çevresiyle ilişkilerinde bir kopukluk ve çatışma yaşanmaya başlanmışsa çözümün doğru adresi psikolojik destektir.İnsanlarımız bilmelidir ki sorunu ertelemek çözmek değildir.Biriktirmek ise hiç akılcı bir şey değildir.Çünkü insanın kaldırma kapasiytesi veya direnci sınırsız değildir.Bir de sorun biriktirerek sorunlu ve mutsuz yaşamanın insanlara sağladığı bir kazanç yoktur.Zira kaybedilen zaman asla geri getirilemez.Bu nedenle çözüm odaklı olmak,olabiliyorsa önce sorunlarını kendi çabasıyla çözmek,yeterli gelmiyorsa psikolojik destek almak akılın ve bilimin bir gereğidir.Kaldı ki zamanında çözülmeyen sorunlar ve onların insan psikolojik dünyasında yarattığı tahribat yaşam kalitesini de fevkalade düşürmektedir.Artık sıklaşan boşanmalar bile ertelenmiş ve çözülememiş sorunların birikimiyle ortaya çıkmaktadır.Oysa sorun gerçekten çözülmek istense ve bir uzmandan evlilik terapisi alınsa emin olun iş hiç boşanma safhasına varmadan çözülebilir.Diğer psikolojik sorunlarda,ilişki çatışmalarında ve iletişim çatışmalarında da durum aynıdır.Erteleyen daha fazla birikmiş sorunla,daha yıpranmış bir psikoloji ile gelmekte ve daha uzun süre psikoterapi almak durumunda kalmaktadır.
Bu arada şunu da belirtelim ki psikolog bir yargılama mesleği değildir.Bir anlama ve destekleme mesleğidir.Bu nedenle de insanların psikolojik destek alır iken toplumsal ortalamanın çok daha üzerinde bir anlayışla bir psikolog tarafından karşılanacağı unutulmamalıdır.Yine hatırlatmalıyım ki insanlar ne kadar sorunlarından kaçmaya çalışırsalar çalışsınlar çözülmemiş sorunları onların peşini bırakmayacaktır.Bu nedenle insanların kendilerinin çözemediği psikolojik sorunlarda sorunlarıyla arkadaş olarak yaşamalarındansa sorunlarının ötelenmeden çözümüne yönelmeleri ve bunun için de bir psikoloğa gitmeleri en doğru yoldur.
Görünen o ki giderek daha sorunlu bir toplum haline geliyoruz.Giderek daha da yalnızlaşıyoruz.Ve giderek paylaşım kalitesinin daha da düşmesini yaşıyoruz.Özünde paylaşım odaklı olan insan zaten hayatı sağlıklı paylaşımlarla yaşayamıyorsa sorun başlamış demektir.İşte o sorunun başladığı yerde psikolojik destek ve psikoterapi gerekli ve önemli hale gelmektedir.
gölcükte pedegog