İnsanların etrafındaki kalabalık dışarıdan kimseyi yanıltmasın.Çünkü insanlar kalabalıklar içerisinde iken de yalnızlık sınavıyla karşı karşıya kalabiliyor.Özellikle günümüzde mahalle ve sokak kültürünün kalmayışı,feodal ilişkilerdeki daralma ve kitle iletişim araçlarının gelişmesi nedeniyle vasıtalı iletişimin yaygınlaşması aslında kentsel yaşam içinde giderek yalnızlaşan bir insan profili ortaya çıkardı.Bu nedenle yalnızlık sendromu aslında ülkemizde son yıllarda çok geniş bir kitleyi ilgilendiren ve aynı zamanda kültür kodlarımız nedeniyle pek de alışkın olmadığımız bir yaşam tarzının sonucu olarak yaygınlaşan bir sorun olarak kapımızı çaldı.
Önce bir insanın yalnızlığıyla ilgili olarak neyi kastediyoruz onu bir açıklayalım.Günümüz dünyasında yalnızlık etrafında kimse olmayan insana işaret eden değil,etrafındaki kalabalığa rağmen ortak paydalarda buluştuğu,birbirini anlayabilen ilişkiler kurabilmiş ve sağlıklı paylaşımlar içerisinde yaşayabilen bir insan olamamayı içermektedir.Bu pencereden baktığımızda bir çok ilişkinin menfaatler üzerinden kurulduğu günümüzde eskisi gibi güçlü gönül dostluklarından bahsedebilmek elbette ki mümkün değildir.Kaldı ki akrabalık hatta çekirdek aile ilişkilerinin içinde bile kendisini yalnızlıkla başbaşa hisseden bir çok insan bulunmaktadır.
Kabul etmeliyiz ki son otuz yıl içerisinde yaşam tarzımızda çağın da getiridiği bir dizi önemli değişiklik olmuştur.Öncesinde var olan mahalle,sokak,akraba ve aile kültürü değişmiş,yerine yenisi de konulamadığı için bir yaşamsal savrulma içerisinde insanlar kalabalıklar içinde yalnızlaşır hale düşmüştür.Daha önceki yaşam tarzımızda yüz yüze ilişki ön plandaydı.Aile,akraba,komşu,arkadaş hatta evlilik ilişkileri daha bir yüz yüze yaşanırdı.Günümüz gibi bilgisayar,internet,akıllı telefonlar,TV yaşamımıza girmiş değildi. Bu doğal olarak insanların aralarındaki ilişkide yüz yüzeliği getiriyor ve ilişkilerin gelişmesine yardımcı oluyordu.mahallenin,sokağın insanları birbirlerini tanırdı.Akrabalaık ilişkileri sıcak ve devamlıydı. Aile içi ilişkiler ise akşamları özellikle daha yüz yüze yaşanırdı.Tüm bunlar doğal olarak insanlar arasındaki iletişimin de paylaşımın da kalitesini yükseltirdi.Özellikle son on yılda kitle iletişim araçlarının daha bir gelişmesi ve yaygınlaşması sonucu tüm ilişki türlerinde bir çıkmaz oluşmaya başladı.Artık insanlar eskisi gibi her şeyi paylaşır olmaktan çıktı ve sadece zorunlu ihtiyaçları doğrultusunda bir paylaşım gerçekleştirir hale geldi.Bu yaşamsal değişim ise insanları giderek yalnızlaştırdı ve yalnızlığı da günümüz yaşamının yaygın bir sorunu haline getirdi.O nedenle yalnızlık sendromu artık bir kesimin değil,toplumun önemli bir kısmının sorunu haline geldi.Giderek yaygınlaştı.
İnsan karakterimizde zaten bir edilgenlik oldum olalı vardır.Bizim insanlarımız çoğunlukla şartları pek zorlamaz,ulaşmak istediklerine ulaşabilmek için kendini yaşamının merkezine alarak bir hamle yapmayı ve o hamleyi sürdürmeyi pek beceremez.Bunda çabuk motive olan ama aynı zamanda çok çabuk da demotive olan bir insan yapısının yaygınlığı etkendir.Öyle ulaşmak istedikleri için uzun soluklu,sabırlı ve sistemli çabalar gösteren insanımız çok azdır.daha çok deneyen ve bir olumsuzluk gördüğünde vazgeçen yaklaşım yaygındır.Bu yapı insanlarımızın doğal olarak yaşam tarzlarına da kırılganlık ve çabuk vazgeçme davranışı olarak yansımaktadır.Kaldı ki insan ilişkileri emek,zaman ve tolerans isteyen süreçlerdir.Kendimiz de dahil olmak üzere defosuz insan yoktur.Bu nedenle ne olduğumuzu da insanın ne olduğunu da bilerek yol almak esastır.Ancak bunu ne kadar yapabildiğimiz şüphelidir.Çünkü yaşamımıza bilgi ve yönetemden çok duygu ve alışkanlıkların egemen olduğunu öncelikli olarak görmemiz gerekiyor.Peki bu duygu ve alışkanlıklarımız başımızı göğe mi erdiriyor..?Aslında tam tersine çabuk kırılma,çabuk vazgeçme ve sürüncemeye girmeye neden oluyor.Bu insani karakterin bir de günümüz dünyası ile buluştuğunda ise dar alanda kısa paslaşmalar şeklinde yürüyen insan ilişkileri ve mutabakatlardan oluşan dostluk ve paylaşımların azlığı veya sığlığı kaçınılmaz oluyor.İşte günümüzde yaygın olarak yaşanan yalnızlık sendromunu bu sebepler meydana getiriyor.
Peki insan yalnız yaşayabilir mi..?Kesinlikle hayır çünkü yapısına aykırı.Zira bilim bile insanı biyo-psiko-sosyal bir varlık olarak tanımlar.psikolojik ve sosyal yönü olan bir varlığın kendi sınırları içine çekilmesi elbette önemli zorlanmalar ve psikolojik sorunları beraberinde getirecektir.Önemli olan önce bunun farkında olmak ve eskilerin deyimiyle "komşu komşunun külüne muhtaçtır" atasözünden verieln mesajı doğru almaktır.İnsan aslında yalnız değildir,hele günümüz kentsel yaşamında hiç değildir.İnsanları yalnızlaştıran ya çözemediği sorunları ya da kendileridir,kendilerini kendi iç dünyalarına hapsetmeleridir.Öncelikle vurgulamalıyız ki mükemmel insan da sorunsuz ilişki de yoktur.Öyleyse insan ilişkilerinde olabildiğince girişimci,sabırlı,hoşgörülü olmaya ihtiyaç vardır.Çabuk seviyor,çabuk vazgeçiyoruz.Bu yaşam pratiğine ilişkilerimiz için yeterince mücadele etmemeyi,en küçük bir sorunda kendimizi geri çekmeyi getiriyor.Oysa vazgeçmek başlamayı bitiren bir psikolojidir.Her şeye kusur bulursak,her insanın yanlışına,eksiğine takılırsak ve bu kadar çabuk vazgeçersek bir yandan da kendi yalnızlığımızı hazırlayacağımız aşikardır.Yalnızlık paylaşamamak demektir.Ve insanlar paylaşamadan yaşayamazlar.
İşte son yılların yaşamımızda belirgin hale getirdiği yalnızlık sendromu insanların yaşamında belirgin bir paylaşımsızlık,iletişimsizlik ve kopukluk yarattı.Bu yaşamın daraltılması,hareket alanının sınırlanması ve normal akışın bozulması anlamına da gelmektedir.Bu şartlarda elbette zamanla bir köşeye sıkışma,bunalma ve kendini yaşama akıtamama sorunları yaşanacaktır.İnsan ile yaşam arasındaki alış-verişin bozulması zaten yaşamın da normal dışına çıkması anlamına gelmektedir.Bu şartlarda giderek psikolojik zorlanmanın aratacağı,ruh sağlığının bozulacağı açıktır.
Asıl önemli olan bir şekilde bu duruma gelmiş bir yaşamı yaşar iken önce bunu bir yaşam tarzına çevirmektir.kaldı ki yalnızlık bir yaşam tarzı değildir.Sadece yaşamın bir tonudur.Elbette insanların zaman zaman yalnız kalmaya,kendini dinlemeye ihtiyacı vardır.Bu başka bir şeydir,yalnızlığın yaşam tarzı haline getirilmesi başka bir şeydir.Hiç boşun kimse benim karakterim böyle diyerek de sıyrılmaya çalışmamalıdır.Çünkü karakter dediğimiz şey çoğunlukla şartlanmalarla edinilmiş alışkanlıkların bileşkesidir.Şartlanmalar değiştirilemez şeyler değillerdir.Bu nedenle bir insanın insan yaşamını anormale çeviren şeyleri mizacı olarak görmemesi,onlara prim vermemesi ve onları değiştirmeye çalışması önemlidir.
Bazen bu tür psikolojik çukurlardan insanlar tek başına çıkamayabilirler.hepimizin zaman zaman akılcı çıkış yolları gösteren bir insana ihtiyacımız olmaktadır.Bu nedenle kendimizi de abartmamalı,her şeye kadir olduğumuzu düşünmemeli ve sırası geldiğinde yardım almasını da bilmeliyiz.Sorun yalnızlık eğilimi düzeyinde ise kişisel çabalarla bundan çıkılabilir.Ama sorun yalnızlık sendromuna dönüşmüşse bunu aşmak için daha fazla derinleşmeden bir psikologtan yardım almak faydalı olacaktır.
Unutmayalım;yaşam paylaşmaktır,yalnız hiç bir şey paylaşılamaz.
Yanlızlık tedavisi izmit